İdris Kartal‘ın “Yavuz: Adaletin Kılıcı” romanı yorumu
DÜNYA BİZİM WEB: >> Sekiz yıl hüküm süren bir cihan saltanatı: “Yavuz: Adaletin Kılıcı”
“Yavuz: Adaletin Kılıcı“, M. Mücahit Küçükyılmaz’ın yazdığı bir Yavuz Sultan Selim romanı. Geçmişin muhasebesi ile başlayan romanda Yavuz’un Trabzon’daki şehzadelik günlerinden itibaren aşama aşama sultanlığa giden yolu takip ediyoruz.
Saray ve Eşrafı Selim’i İstemiyor
Şehzade Selim, babası Sultan Bayezid’in 31 sene süren saltanatında göremediği fütuhat anlayışına, cihat ruhuna fazlasıyla sahipti. Bunu gören saray ileri gelenlerinden bazıları onun sultan olmasını istemiyor, devletin güdeceği olası fetih politikasının önüne geçmek istiyordu. Dedesi “Fatih” zamanında fazlasıyla koşturan paşalar biraz olsun dinlenmek istiyordu. Sultan Bayezid, genişleme politikası gütmemesiyle tam kendilerine göre bir sultandı. Muhakkak ki Selim’in başkentten bu kadar uzak olmasında ve başkente varış yolu üzerinde kardeşlerinin ve onların oğullarının sıralanmasında bu paşaların parmağı vardı. Bayezid Han’a emrihak vâki olduğunda İstanbul’a ulaşacak en son kişi Selim olmalıydı. Ayrıca Ahmed dururken Selim’in saltanatta gözü olmamalıydı. Bu, saray erkânının düşüncesi olduğu gibi her taraftan kuşatılmış Bayezid Han’ın da düşüncesiydi. Şehzade Selim, sadece kardeşleriyle değil devlette sözü geçen, çoğu dedesi Fatih Sultan Mehmed zamanından kalmış bu derin ekiple de mücadele etmek zorundaydı. İçindeki ateş babasına duyduğu öfkeyle yeniden kabarıyor, koskoca devletin başta Şah İsmail olmak üzere düşmanlarına karşı tutunduğu pasif tavır içini yiyordu. Fakat biliyordu ki kendisi diğer kardeşleri gibi bir şehzadeydi ve ilk ve son sözü söyleyecek konumda değildi. Saray içinde hiçbir taarruza izin vermeyen babasından sık sık aldığı uyarılar da elini kolunu bağlayan başka nedenlerdi.
Şehzade Selim İstanbul yolunda
Şehzade Selim başkentten ve babasından o kadar uzak kalmıştı ki onu on beş senedir görmüyordu. Babasının gerek devlet yönetiminde gördüğü yanlışları ve gerekse de kendisine karşı olumsuz tutumunu görüşmek üzere İstanbul’a doğru yola çıktı ancak bir türlü babasıyla görüşemedi. Üstelik kendisi Edirne’deyken üzerine gönderilmiş bir orduyla da mücadele etmesi gerekti. Fakat Selim mücadele yolunu seçmedi ve bulunduğu yerden ayrıldı. Gelişmeler yine uzaktan takip edilecekti. Bu arada Şehzade Ahmed sultanın davetiyle Üsküdar’a kadar gelmiş tahta oturtmak için gün sayıyordu. Ahmed’in saltanatına karşı çıkan gruplardan biri de yeniçeriler oldu. Onların desteğini almadan sultan olmak, tahtta kalmak kolay değildi. Çıkan karışıklık ve yeniçerilerin talepleri Sultan Bayezid’in Şehzade Ahmed lehine tahttan çekilmesini erteledi ve esasında imkânsız kıldı. Saray eşrafı at üstünde bir sultan istemese de asker, ganimetlerden ganimetlere koşabileceği bir sultan istiyordu. Yiğitliği, cesareti, Şah İsmail’e ve Gürcülere karşı verdiği mücadeleyle buna en uygun isim Şehzade Selim’di. Belki Osmanlı tarihinin kırılma noktalarından biri de bu olay olmuştur. Şayet Şehzade Ahmed, sultan olabilseydi ondan sonra gelecek ismin Süleyman olmayacağını öngörmek zor değil. Farklı isimlerle devam edecek bir silsile ile beraber belki de üç kıtada fetihler yapan, hem Doğu’yu hem de Batı’yı dize getiren bir Osmanlı olmayacaktı. Yavuz Sultan Selim’in gerek tarihi iyi bilen ve gerekse de gelecek vizyonu çizen bir sultan olarak hareket etmesi kardeşleri içinde Osmanlının yayılma siyaseti için en uygun isim olduğunu gösteriyor.
Yavuz, Adaletin Kılıcını Kuşanıyor
Yavuz Sultan Selim, her sultan gibi belirli dengelerle tahta oturacaktır. Yeni sultan, yeniçerilerin “sultan indirip sultan oturtan” gücünü görmezden gelmeyecek fakat aradaki yöneten yönetilen ayrımını fark ettirmeyi de bilecektir. Kısaca yeniçeriler için kolay lokma olmayacağını daha ilk günden belli edecektir. Bu ayrıntılar kitapta güzelce anlatılmış, cihan devletinin başına geçen Yavuz’un nitelikleri yerli yerince verilmiştir.
Yavuz Sultan Selim’in Doğu politikasını Batı politikasının bir parçası olarak görebiliriz. O, devletin batıya ilerleyişinin devam edebilmesini ve Batı Roma’nın fethinin tamamlanması önünde Şah İsmail, Kansu Gavri, Tumanbay gibi isimlerin kendisine ayak bağı olacağını biliyordu. Öncelikle bunları yenip batıya öyle yönelmeyi düşündü. Üstelik hilafet makamının temsilcisi olacak ve fetihlerde İslâm dünyasının desteğini alacaktı. Yavuz, batı istikametine hücum dışında tüm düşündüklerini bir bir gerçekleştirdi. Sadece 8 sene süren ama bu sürede devleti yaklaşık 3 kat büyüten bir sultan olarak tarihe geçti. Oğlu Süleyman’a ise gönül rahatlığıyla Batı dünyasını dize getirmek kalmıştı. Bu yönüyle Yavuz Sultan Selim’in Kanuni Sultan Süleyman’a nispeten sorunsuz bir devlet bıraktığını söyleyebiliriz.
Düşmanlarını yok ediyor
Yavuz Sultan Selim’in ilk başarısı Çaldıran Ovası’da Safevilere karşı olur. Şimdiye dek şehzade olarak karşılaştığı acımasız Şah İsmail’e sultan olarak da dersini vermesi gerekiyordu. Sultan Selim’in rakibini en ince ayrıntılarına kadar etüt ettiği ve belki onu kendisinden daha iyi tanır hâle geldiği bu savaştan Osmanlı kuvvetleri kesin bir zaferle ayrılır. Her şeyini yitiren Şah İsmail, Tebriz’e dönüp kaybettiği ne varsa geri alma derdine düşmüştür. Fakat bu onun son savaşı olmuştur. Yavuz ise iki yıl sonraki Mercidâbık zaferinde Memluk ordusunu mağlup ediyor ve sultanları Kansu Gavri’nin sonunu getiriyordu. Hem Türk hem de İslâm tarihi açısından değerlendirdiğimizde ise Ridaniye zaferinin önemi tartışılmaz. Yine Memluk ordusunun mağlup edildiği bu zaferle hilafet Osmanlıya geçmiş ve Osmanlı zaten kendinde olan İslâm bayraktarlığını resmen eline almıştır. Bu savaşta Sina Çölü’nün geçilmesi, istihbarat savaşları, taraf değiştirenler hepsi ayrı ayrı ele alınacak konular. Burada Sultan Selim’in hiçbir şeyi şansa bırakmadığını anlıyoruz. M. Mücahit Küçükyılmaz, Yavuz Sultan Selim’in şahsında büyük bir devlet adamı profilini anlatıyor. Her hâliyle ve her hareketiyle geçmişiyle muhasebe yapan ve daima geleceğe bakan ileri görüşlü bir büyük adamı okuyoruz.
Turkuvaz Kitap’tan çıkan “Yavuz: Adaletin Kılıcı”, Hz. Ömer’in adaletli kılıcıyla hükmetmiş Yavuz Sultan Selim’i ve kısa süren saltanatını geniş ve kapsamlı bir şekilde anlatıyor.